13 Şubat 2016 Cumartesi

Bir hurafenin yazdıkları



Spectre of the Sea / Alfred Kubin


Hayatta en iyi yaptığım şeyin yazı yazmak olduğunu düşünürken kitap yayınlamanın zorluğuyla karşı karşıyayım. Bu yazı, bu can sıkıntısıyla yazılan saçma bir yazı. Kendine yazar diyen birinin yayınlatamadığı kitabı ve yayınlamaya çalıştığı başka bir kitabı ile ilgili düşüncelerden oluşuyor, geçiş serbest...

Önce hikayeyi anlatalım: Kitap olabileceğini düşündüğüm Lharissa isimli öykü dosyamla ilk olarak kitap dünyasıyla iyi ilişkileri olan üniversiteden bir arkadaşıma gittim. Kendisi gerçekten dosya üzerinde titizlilikle çalışmış, bir sürü not almıştı ama bana bunun bir kitap olarak kabul edilmeyeceğini söyledi. Öykülere getirdiği eleştirilere pek değil neredeyse hiç katılmadım. Bu eleştiri kabul etmemek gibi görünmüş olabilir, belki öyledir de bilemiyorum ama yazım şeklimin çok kolay eleştirilebileceğinin ama gücünü de tam o eleştirildiği noktalardan aldığını düşünüyorum. Dosyaya inanmayan birinden dosyamı yayınevlerine götürmesini isteyemezdim, o kanaldan vazgeçtim. Aradan bir süre geçti, dosyadan bir öykü çıkarıp yenisini ekledim. Bu kez, bir tanıdık aracılığıyla çizgisini beğendiğim bir yayınevine gittim. Yaklaşık iki ay sonra sorduğumda yalnızca iki öyküyü okuduklarını, işlerin zaman aldığını söylediler. Aradaki birkaç cümlelik kısa konuşmadan sonra diyalog koptu. Dosyamı hazırlayıp bu kez hiç aracı koymadan altı yayınevine (Beşine kargo ile birine mail üzerinden, yani istedikleri şekilde) gönderdim. Gönderirken de dosyanın üzerine hangi yayınevlerine gönderdiğimi yazdım. Her zaman açık oynamayı tercih ettim. Aradan aylar geçti ve hiçbirinden olumlu-olumsuz cevap alamadım. Burası önemli çünkü internette araştırma yaparsanız er geç cevap verdikleri falan yazıyor ama deneyimle sabit ki kazın ayağı her zaman öyle değil. Özetle öykü dosyam hiçbir yayınevi tarafından sallanmadı. Bunun elbette sebepleri var. İlk başta isimsiz birisi olmam, sonrasında bunun bir roman değil, bir öykü dosyası olması en önde gelen sebepler. Öykülerin teknik eleştiriye açık halleri de şöyle bir göz atanları uzaklaştırmıştır tahmin ediyorum. Daha çok şey söyleyebilirim ama kendini savunmak sıkıcı bir şey.

Şimdi ikinci atışımı kullanıyorum ve bununla ilgili tahminlerimi de yazacağım. Evet, Lharissa isimli dosyayı gönderirken boş durmuyordum; aklımda sıkı bir roman fikri vardı ve onu tamamladım. Birçok noktayı tersten işleyen, kendi mitlerini oluşturan bir kurtadam romanıydı bu; ismi de Dakhumn. Şimdi Dakhumn'u bir yayınevine gönderdim. Öykü dosyamı göndermediğim yayınevlerinden birisi oldu bu. Yanılabilirim elbette ama ilk yayınevinde değil, ikinci ya da üçüncü yayınevinde kabul edileceğini düşünüyorum. Üçü geçersem artık başka çözümlere gitmeyi de düşüneceğim. Yayınlandığı zaman, kısmen övgüler alacak, belki alttan alta kendi yolunu bulacak ama öyle hemen çok konuşulmayacak. Birinci sebebi Dakhumn'un da eksikleri var. Bazı yerlerini az boyadığım bir tablo gibi. Bu biraz yazı tarzımdan kaynaklanıyor ama açığımı kapatmam dosyanın üzerinde çalışmaktan ziyade, bir sonraki romanda olabilecek bir şey. Bir dönem kısa filmler çekiyordum, içlerinde en düzgün olan işim yurtdışında Türkiye'den çok daha fazla ilgi gördü. Garip, çünkü şiirsel bir dil, metaforik bir anlatım kullanıyordum. Şiir, çeviride ölür biraz ama yine de yurtdışında daha çok ilgi gördü film. Dakhumn, bir gün çevirilirse, onun da başına benzer şeyler gelebilir.

Herkes zaman zaman hayatta kendini dev aynasında görür, önemli olacağı bir günün geleceğini düşünür. Eh, ben de herkes gibiyim. Ama bu beklenti içinde geçip giden zamanla kaybettiğiniz şeyler de olabiliyor. Bu yüzden kendimi bir dönem Hurafe olarak tanımlamıştım. "Kendi kendine bir hurafe, kulaklarınızda bir fısıltı, bir fısıltıdan ne anlarsanız o..." Çünkü insan kendisini bir hikayenin parçası gibi hissedebiliyor ama gerçek sizi uyandırdığında yalnızca kendi kendinize inandığınız bir hurafe olduğunuzu fark edebiliyorsunuz. Yine de karamsarlıklar da aşılıyor. Geri dönüp baktığımda, hayatta benim için en olumlu şeyin, başladığım işleri bitirmek olması çok büyük bir artı olarak geliyor gözüme. Kafeler fikir konuşup üretime geçemeyen insanlarla dolu... 

Dakhumn, öyle veya böyle bir gün yayınlanacak. Devamı için hep dalga geçerek söylediğim ama ciddi olduğum bir cümle var; Bir gün Hugo, Nebula, Locus gibi ödüllerden birisini almak istiyorum. Ödülün ne önemi var diyenler yüzde yüz haklılar ama yaşadığımız zaman bizi öyle her yerimizden çekiştiriyor ki, kendinize bir hedef koymazsanız parçalanabilirsiniz. Üstelik bahsettiğim şey, bana hiç de imkansız gelmiyor. Bu hedefe keyifle yazarak da ulaşabilirim. Neticede herkes ne olduğunu iyi kötü bilir ve kendisine dair bir şey söylediğinde ona gülmeniz de bir şey değiştirmez.

Bu yazı hem olanı ortaya koymak hem de kendime bir motivasyon olması için burada dursun. Anlamını yitirdiği bir gün silerim belki ama umuyorum ki o anlamını yitirme şekli olumlu bir şekil olur...

Erdem Şimşek
13 Şubat 2016