14 Kasım 2007 Çarşamba

Çiçeklerin Meryem Anası-Jean Genet

Culafroy odasına giriyordu.Girer girmez de kendi Vatikan’ında papa oluyordu.Kitaplar ve defterlerle tıka basa dolu çantasını bir hasır sandalyenin üstüne koyuyor,yatağının altından bir sandığı çekiyordu.Bu sandıkta eski oyuncaklar,yırtık ya da köşeleri kıvrık resim albümleri,tüyleri yoluk bir pelüş ayı üst üste yığılmıştı;Culafroy bu karanlıklar yatağından,hala çok güzel ve ışıl ışıl olan bu görkemler mezarından kendisinin yaptığı grimsi renkte bir kemanı çekip çıkarıyor.Duraksayarak yaptığı bu hareket yüzünden kızardı.Bu kemanı sekiz gün kadar önce bir resim albümünün karton kapağı,bir süpürge sapı parçası ve dört beyaz telle (keman telleri) yaparken –tasarlarken değil- insanın sırtına tükürüldüğünde bunun yol açtığı utançtan daha beter bir duygu,bir küçülme duygusu yaşadı.Düz ve gri renkli,iki boyutlu,yalnızca göğüs kısmı ile sapı olan bir kemandı bu;bunların üstünde düzgün,güçlü dört beyaz tel yüksek ya da alçak tonda çılgınca sesler çıkarıyordu;bir hayalet keman söz konusuydu.Yayını,kabuğunu soyduğu bir ceviz ağacı dalından yapmıştı.Culafroy annesinden ilk kez kendisine bir keman almasını istediğinde kadın itiraz etmişti;bu sırada çorbaya tuz koymaktaydı.Şu imgelerden hiçbiri gözünün önünde kesin olarak canlanmamıştı:Bir ırmak,alevler,armalı flamalar,XV. Louis tarzı bir topuk,bedene iyice yapışan mavi pantolon giymiş bir delikanlı,bir delikanlının çarpık ve kıvrık ruhu.Ne var ki bu imgelerin her birinin ona verdiği heyecan,bir siyah mürekkep gölüne dalarken yaşanan heyecan gibi,bir an için onu ölümle yaşam arasında tuttu ve iki ya da üç saniye sonra kendine geldiğinde sinirli bir titremeyle sarsıldı,çorbaya tuz koymakta olan eli titredi.Culafroy bir kemanın çarpık çizgileriyle duyarlı annesini kaygılandırdığını ve kadının düşlerinde bu kemanla,yanında çevik kediler,duvar köşelerinde,hırsızların gecenin ganimetini paylaştıkları,başka apaşların bir sokak lambasının çevresinde toplandıkları balkon altlarında,kötü çalınan kemanlar gibi gıcırdayan merdivenlerde dolaştığını bilmiyordu.Ernestine oğlunu öldüremediği için öfkesinden ağladı;çünkü Culafroy öldürülebilecek bir şey değildi,ya da daha çok,onun içinde öldürülen şeyin başka bir şeyin doğmasına yol açtığını söyleyebiliriz:Sopalar,kırbaçlar,kaba etlere vurmalar,tokatlar güçlerini yitiriyorlar ya da daha doğrusu,özelliklerini değiştiriyorlar.Keman sözcüğü bir daha ağza alınmadı.Müzik öğrenmek için,yani bir dergide fotoğrafını gördüğü bilmem hangi güzel çocuğun yaptığı aynı güzel devinimleri yapmak için Culafroy o aleti üretti,ama Ernestine’in karşısında artık hiçbir zaman “kem..” ile başlayan bir sözcük söylemek istemedi.Kemanı,geceleyin büyük bir gizlilik içinde yaptı.Gündüzleri kemanı içinde eski oyuncaklarının bulunduğu sandığın dibine saklıyor,akşamları da dışarıya çıkarıyordu.Utana utana,tavan arasında bulduğu eski bir keman metodunun öğütlerine uyarak,beceriksiz parmaklarını o beyaz tellerin üstüne koymayı kendi kendine öğreniyordu.Sessizce yaptığı her çalışma onu tüketiyordu.Yayın tellerden çıkardığı düş kırıklığına uğratıcı gıcırtı tüylerini diken diken ediyordu.Yüreği gergin sessizlikler içinde gevşiyor,dağılıyordu-ses tayfları.Culafroy!un üzüntüsü ders boyunca sürüyordu;sürekli utanç duygusu içinde,belli etmeden,ama onuru kırılmış durumda çalışıyordu.Yılbaşlarında biz de öyleyiz.Bizim dileklerimiz kaçak olarak,fısıltı halinde söylenir.Herhalde gururlu hizmetçiler,cüzamlılar da dileklerini kendi aralarında dile getirirler.Çünkü burada efendilere özgü tavırlar söz konusudur ve birbirimizi kabul etmek için onların tuvaletlerini kullanıyormuşuz gibi bir duyguya kapılırız sık sık.Onlar bizi tedirgin ederler,tıpkı metrdotel yamağının giydiği ipek devrik yakası olmayan frakın onu tedirgin etmesi gibi.Bir akşam Culafroy,tragedya oyuncusu gibi geniş,ölçüsüz bir hareket yaptı.Bu hareket odayı aşıp gecenin içine giriyor,orada yıldızlara kadar uzanıyor,Küçük ve Büyük Ayı takımyıldızlarına karışıyor,hatta onlardan daha uzağa gidiyor;ardından,kuyruğunu ısıran yolan gibi,odanın loşluğunun ve bu loşlukta boğulan çocuğun içine geri dönüyordu.Culafroy yayı yukardan aşağıya,boydan boya yavaş yavaş,gösterişli bir şekilde çekti;bu son yırtılma ruhunu parçalamaya yetti;sessizlik,loşluk ve her biri bir yana düşen bu çeşitli öğeleri birbirinden ayırmak umudu böylece bir yapım denemesini suya düşürdü.Kollarını,kemanı ve yayı bırakıp,küçük bir çocuk gibi ağladı.Gözyaşları küçük yassı yüzünden aşağıya akıyordu.Yapılacak bir şey olmadığını bir kez daha anlamıştı.Delmeye çalıştığı o büyülü ağ onu yalnız bırakarak çevresinde yeniden daralmıştı.Bitkin durumda,tuvalet masasının küçük aynasına yaklaşıp yüzüne baktı;sahipsiz,çirkin küçük bir köpeğe karşı duyulan sevgiyi duyuyordu bu yüze karşı…

0 yorum: