Kleist'ın ölümsüz eseri 'Michael Kohlhaas'dan uyarlanan, 'Adalet İçin', belgesel ve kurmaca arasında bir anlatımla sinemanın hala anlatım olasılıklarıyla dolu olduğunu hatırlatıyor
Sinema olasılıklarla dolu olduğu kadar yönetmeni ezbere yaslanmaya eğilimli de kılabilen bir sanat. Kendi çektiği görüntülerin, hikayenin kendince güzelliğine kapılıp, aslında yıllardır üretilenin bir kopyasından başka bir şey yapmayan birçok filmle karşılaşıyoruz. Bu açıdan baktığımızda çok büyük beklentilerin ardından hüsrana uğrayan film sayısının fazla olması anormal bir durum değil. Herkesin kendi rüyasını en güzel sanması, ete kemiğe de bürünse o rüyanın en güzel olduğu anlamına gelmiyor.
ÜÇ ADALET ARASINDA
Söze buradan girdim, çünkü Arnaud des Pallieres’in yönettiği “Adalet İçin”, doğrularını en çok bu düzlemde ortaya koyuyor. Alman yazar Heinrich von Kleist’in dünya klasikleri arasında yer alan eseri “Michael Kohlhaas”dan uyarlanan film, öncelikle hikayenin ağırlığına saygı duyarak, işi bugünün hazır doğrularına çekmeden, sabırla işliyor. At tüccarı Kohlhaas, genç bir baronun yaptığı haksızlığa karşı önce bir avukat aracılığla adalet arıyor. Yasal yolların kendisine adalet değil, daha fazla zulüm getirdiği gün, beraberindeki adamlarla bir isyan başlatıyor Kohlhaas. Çok geçmeden civardaki köylülerin de katılımıyla büyük bir isyana dönüşüyor bu ayaklanma. Artık yöneten, kural koyan Kohlhaas için elinde tuttuğu adalet kılıcı, can yakan, ateşten bir nesneye dönüşüyor. Kohlhaas, kendi kurallarıyla can aldığı gün, elleri yanmaya başlıyor. Aynı zamanda dindar bir adam olan Kohlhaas üç adalet arasında kalıyor; Tanrı’nın adaleti, soyluların adaleti ve kendi adaleti. Bütün soru da burada başlıyor. O kılıcı tutarsa ne, bırakırsa ne kazanacak?
LISBETH'İN SESİ
Pallieres'in Kohlhaas'ın hikayesini anlatırken, ezberlerden kaçındığını belirtmek lazım. Bu filmi tam olarak nereye koyacağımızı bilemememiz de bundan. Ortaçağ, kahramanlık ya da isyan filmlerini çok izledik. Ama bu bildiklerimizin tadında değil. “Adalet İçin”i farklı kılan nokta, hikayede sıklıkla belgesele yakın bir anlatımın kullanılması. Belgesel ile kurmaca arasındaki bağlantı noktalarında çok tatlı geçişler kullanıyor Pallieres. Rüzgarda koşan atları hareketli bir manzara tablosu gibi izlerken bir anda kılıç sesleri ortaya çıkıyor. Bir başka sahnede ise sesi bağımsız bir koşuya tutturuyor Pallieres. Kohlhaas'ın kızı Lisbeth'in nefes sesleri babasının ardından koşarken, biz babası ile o koşulan yolun sonunda olanları izliyoruz. Pallieres, bizi süper zeka buluşlarla değil, sabırla elenmiş kararlarla, tam da edebiyat ve sinemanın buluştuğu noktada, sinemanın hala anlatım olasılıklarıyla dolu olduğunu hatırlatıyor.
Erdem Şimşek
- 28 Mart 2014 tarihinde Yurt Gazetesi'nde yayınlanmıştır. -
Sinema olasılıklarla dolu olduğu kadar yönetmeni ezbere yaslanmaya eğilimli de kılabilen bir sanat. Kendi çektiği görüntülerin, hikayenin kendince güzelliğine kapılıp, aslında yıllardır üretilenin bir kopyasından başka bir şey yapmayan birçok filmle karşılaşıyoruz. Bu açıdan baktığımızda çok büyük beklentilerin ardından hüsrana uğrayan film sayısının fazla olması anormal bir durum değil. Herkesin kendi rüyasını en güzel sanması, ete kemiğe de bürünse o rüyanın en güzel olduğu anlamına gelmiyor.
ÜÇ ADALET ARASINDA
Söze buradan girdim, çünkü Arnaud des Pallieres’in yönettiği “Adalet İçin”, doğrularını en çok bu düzlemde ortaya koyuyor. Alman yazar Heinrich von Kleist’in dünya klasikleri arasında yer alan eseri “Michael Kohlhaas”dan uyarlanan film, öncelikle hikayenin ağırlığına saygı duyarak, işi bugünün hazır doğrularına çekmeden, sabırla işliyor. At tüccarı Kohlhaas, genç bir baronun yaptığı haksızlığa karşı önce bir avukat aracılığla adalet arıyor. Yasal yolların kendisine adalet değil, daha fazla zulüm getirdiği gün, beraberindeki adamlarla bir isyan başlatıyor Kohlhaas. Çok geçmeden civardaki köylülerin de katılımıyla büyük bir isyana dönüşüyor bu ayaklanma. Artık yöneten, kural koyan Kohlhaas için elinde tuttuğu adalet kılıcı, can yakan, ateşten bir nesneye dönüşüyor. Kohlhaas, kendi kurallarıyla can aldığı gün, elleri yanmaya başlıyor. Aynı zamanda dindar bir adam olan Kohlhaas üç adalet arasında kalıyor; Tanrı’nın adaleti, soyluların adaleti ve kendi adaleti. Bütün soru da burada başlıyor. O kılıcı tutarsa ne, bırakırsa ne kazanacak?
LISBETH'İN SESİ
Pallieres'in Kohlhaas'ın hikayesini anlatırken, ezberlerden kaçındığını belirtmek lazım. Bu filmi tam olarak nereye koyacağımızı bilemememiz de bundan. Ortaçağ, kahramanlık ya da isyan filmlerini çok izledik. Ama bu bildiklerimizin tadında değil. “Adalet İçin”i farklı kılan nokta, hikayede sıklıkla belgesele yakın bir anlatımın kullanılması. Belgesel ile kurmaca arasındaki bağlantı noktalarında çok tatlı geçişler kullanıyor Pallieres. Rüzgarda koşan atları hareketli bir manzara tablosu gibi izlerken bir anda kılıç sesleri ortaya çıkıyor. Bir başka sahnede ise sesi bağımsız bir koşuya tutturuyor Pallieres. Kohlhaas'ın kızı Lisbeth'in nefes sesleri babasının ardından koşarken, biz babası ile o koşulan yolun sonunda olanları izliyoruz. Pallieres, bizi süper zeka buluşlarla değil, sabırla elenmiş kararlarla, tam da edebiyat ve sinemanın buluştuğu noktada, sinemanın hala anlatım olasılıklarıyla dolu olduğunu hatırlatıyor.
Erdem Şimşek
- 28 Mart 2014 tarihinde Yurt Gazetesi'nde yayınlanmıştır. -
0 yorum:
Yorum Gönder