Sesin beşeri tarihini anlatan ‘Gürültü’, sesin her insanda içkin bilgisine sahip olan okura, seslerin sırtında bir zaman yolculuğu yaptırıyor
Erdem Şimşek
David Hendy’nin “Sesin Beşeri Tarihi” alt başlığını taşıyan “Gürültü” kitabı, dünyaya başka başka pencerelerden bakıp, bakacak penceresi kalmayanlar için farklı bir seçenek sunuyor. Hendy, algının bir başka öğesine oynayarak dünyayı başka bir pencereden “duymamızı” sağlıyor. Sesler üzerinden yazılmış bir dünya tarihi kitabı bu. Biraz Eduardo Galeoano kitapları gibi ama içerdiği notlar kesik kesik değil, daha geniş bölümlerle, daha ayrıntılı anlatılıyor. 6 bölüm altında 30 yazıdan oluşan kitabın her bölümü kulağımızı açarak dinlediğimiz farklı bir tecrübe sunuyor. Bölümler ve yazılar kronolojik bir içeriğe sahip olsa da yazılar içerisinde bugünden geriye atlamalarla zamanı hem enine hem boyuna kullanıyor Hendy. Yazar, sesin evrenselliği ve zamansızlığını kullanırken, biz de o sesleri sesin her insanda içkin bilgisi ile hayal ettiğimiz kadar duyabiliyoruz da.
MAĞARA DUVARLARINDA ENSTALASYONLAR
Beşeri tarihin başlangıcından, mağaralarda yaşayan insanlardan başlıyor Hendy. Mağara resimlerinin yapıldığı duvarlar üzerine bir araştırmadan bahsediyor bu ilk bölümde. Her mağaranın kendine özgü akustiği sebebiyle farklı seslerin oluşabildiğinden bahsederken, bilimadamlarının ilginç bir keşfini anlatıyor. Araştırmalara göre mağara resimlerinin hangi duvara yapıldığı tesadüfen belirlenen bir şey değil. Mağara duvarlarında seken onlarca ses, o özgün akustikte bir yerde farklı, ruhani ya da hayvani bir sese dönüşüyor. Üzerlerinden bir kanat sesi geçtiğini duyuyorlar örneğin. Resimler de tam da o sesin geçtiği yere yapılıyor. Aslanlar, ayılar, kuşlar mağara ressamlarının sesli estalansyonlarına dönüşüyor bir anlamda.
TAŞ MELEKLERİN ŞARKILARI
Sesin toplumlar üzerindeki etkisi, bağlayıcılığı ve kullanımlarına dair farklı örneklerle kitap her adımda zenginleşen bir içerikle ilerliyor. Bölümler ilerledikçe “Acaba şimdi nereye gidiyoruz?” diye merak ediyoruz. Afrika’da kullanılan konuşan davulların bir lisana sahip olduklarını ve anlaşılmaları için bilerek uzun cümleler kurulduğunu öğreniyoruz. Kiliselerin dış cephelerinde bulunan şarkı söyleyen meleklerin sırlarını öğrenirken, Obama’dan Cicero’ya hitabeti kıyaslıyor, bugünün Roma’sından Antik Roma’ya varırken aynı kalabalık ve işitsel peyzajlardan geçiyoruz. Kilise çanları ile Ortaçağ’dan geçerken, günümüze yaklaştıkça isyanlar, devrimler, savaşlar, makineler ve iletişim çağı daha da yükselen bir gürültünün içine yuvarlanıyoruz.
TERS TEPEN GÖSTERİ
Sesin toplumsal sınıflar arasındaki etkileşimlerine de kitapta Roma’da, Kolozyum’da yapılan gösteriler üzerinden kalabalıkların ne kendilerinin hayal ettikleri kadar özgür ne de yönetici grubun hayal ettikleri kadar itaatkar olduklarını anlatır. Anlattığı örnek ise bir iktidar gösterisinin nasıl ters teptiğinin hikayesidir. Bu hikaye bize fazlasıyla tanıdık gelir. “Julius Cesar’ın güçlü rakibi Pompey, MÖ 55 yılında Roma halkı için on yedi ile yirmi filin boğazlanacağı bir gösteri sahneliyordu. Kalabalık, düşmanlarının kalkanlarını yakalayıp havaya fırlatan bir filin görüntüsüyle eğleniyordu. Ama sonra bazı filler kendilerini kuşatan kazıklı çiti kırmaya çalışınca, kalabalığın arasında, Plinius’un ifadesizyle ‘bazı sorunlar’ baş gösterdi. Fillerin böyle cesurca dövüştüğünü gören kalabalık, hayvanların can çekişme seslerinden rahatsız olmaya başladı. Plinius bu seslerin ‘tarif edilemez’ olduğunu söylemekle yetiniyordu. Ancak Hint savaşlarına dair anlatılar, kılıçlar, hançerler ve oklarla yaralanan fillerin can havliyle kendilerini oradan oraya atarken ‘turnalar gibi’ çığlık attıklarından bahseder (…) Pompey’i ve kendilerini onurlandırmak için özel olarak düzenlediği gösteriyi unutan seyirciler gözyaşları içinde tek vücut olarak ayağa kalktılar ve Pompey’e, etkilerini kısa zamanda göreceği şiddetli lanetler yağdırdılar”.
Gürültü: Sesin Beşeri Tarihi
David Hendy
Çev: Çiğdem Çıdamlı
Kolektif Kitap, 2014
320 sayfa
3 Mayıs 2014 tarihinde Yurt Gazetesi'nde yayınlanmıştır
Erdem Şimşek
David Hendy’nin “Sesin Beşeri Tarihi” alt başlığını taşıyan “Gürültü” kitabı, dünyaya başka başka pencerelerden bakıp, bakacak penceresi kalmayanlar için farklı bir seçenek sunuyor. Hendy, algının bir başka öğesine oynayarak dünyayı başka bir pencereden “duymamızı” sağlıyor. Sesler üzerinden yazılmış bir dünya tarihi kitabı bu. Biraz Eduardo Galeoano kitapları gibi ama içerdiği notlar kesik kesik değil, daha geniş bölümlerle, daha ayrıntılı anlatılıyor. 6 bölüm altında 30 yazıdan oluşan kitabın her bölümü kulağımızı açarak dinlediğimiz farklı bir tecrübe sunuyor. Bölümler ve yazılar kronolojik bir içeriğe sahip olsa da yazılar içerisinde bugünden geriye atlamalarla zamanı hem enine hem boyuna kullanıyor Hendy. Yazar, sesin evrenselliği ve zamansızlığını kullanırken, biz de o sesleri sesin her insanda içkin bilgisi ile hayal ettiğimiz kadar duyabiliyoruz da.
MAĞARA DUVARLARINDA ENSTALASYONLAR
Beşeri tarihin başlangıcından, mağaralarda yaşayan insanlardan başlıyor Hendy. Mağara resimlerinin yapıldığı duvarlar üzerine bir araştırmadan bahsediyor bu ilk bölümde. Her mağaranın kendine özgü akustiği sebebiyle farklı seslerin oluşabildiğinden bahsederken, bilimadamlarının ilginç bir keşfini anlatıyor. Araştırmalara göre mağara resimlerinin hangi duvara yapıldığı tesadüfen belirlenen bir şey değil. Mağara duvarlarında seken onlarca ses, o özgün akustikte bir yerde farklı, ruhani ya da hayvani bir sese dönüşüyor. Üzerlerinden bir kanat sesi geçtiğini duyuyorlar örneğin. Resimler de tam da o sesin geçtiği yere yapılıyor. Aslanlar, ayılar, kuşlar mağara ressamlarının sesli estalansyonlarına dönüşüyor bir anlamda.
TAŞ MELEKLERİN ŞARKILARI
Sesin toplumlar üzerindeki etkisi, bağlayıcılığı ve kullanımlarına dair farklı örneklerle kitap her adımda zenginleşen bir içerikle ilerliyor. Bölümler ilerledikçe “Acaba şimdi nereye gidiyoruz?” diye merak ediyoruz. Afrika’da kullanılan konuşan davulların bir lisana sahip olduklarını ve anlaşılmaları için bilerek uzun cümleler kurulduğunu öğreniyoruz. Kiliselerin dış cephelerinde bulunan şarkı söyleyen meleklerin sırlarını öğrenirken, Obama’dan Cicero’ya hitabeti kıyaslıyor, bugünün Roma’sından Antik Roma’ya varırken aynı kalabalık ve işitsel peyzajlardan geçiyoruz. Kilise çanları ile Ortaçağ’dan geçerken, günümüze yaklaştıkça isyanlar, devrimler, savaşlar, makineler ve iletişim çağı daha da yükselen bir gürültünün içine yuvarlanıyoruz.
TERS TEPEN GÖSTERİ
Sesin toplumsal sınıflar arasındaki etkileşimlerine de kitapta Roma’da, Kolozyum’da yapılan gösteriler üzerinden kalabalıkların ne kendilerinin hayal ettikleri kadar özgür ne de yönetici grubun hayal ettikleri kadar itaatkar olduklarını anlatır. Anlattığı örnek ise bir iktidar gösterisinin nasıl ters teptiğinin hikayesidir. Bu hikaye bize fazlasıyla tanıdık gelir. “Julius Cesar’ın güçlü rakibi Pompey, MÖ 55 yılında Roma halkı için on yedi ile yirmi filin boğazlanacağı bir gösteri sahneliyordu. Kalabalık, düşmanlarının kalkanlarını yakalayıp havaya fırlatan bir filin görüntüsüyle eğleniyordu. Ama sonra bazı filler kendilerini kuşatan kazıklı çiti kırmaya çalışınca, kalabalığın arasında, Plinius’un ifadesizyle ‘bazı sorunlar’ baş gösterdi. Fillerin böyle cesurca dövüştüğünü gören kalabalık, hayvanların can çekişme seslerinden rahatsız olmaya başladı. Plinius bu seslerin ‘tarif edilemez’ olduğunu söylemekle yetiniyordu. Ancak Hint savaşlarına dair anlatılar, kılıçlar, hançerler ve oklarla yaralanan fillerin can havliyle kendilerini oradan oraya atarken ‘turnalar gibi’ çığlık attıklarından bahseder (…) Pompey’i ve kendilerini onurlandırmak için özel olarak düzenlediği gösteriyi unutan seyirciler gözyaşları içinde tek vücut olarak ayağa kalktılar ve Pompey’e, etkilerini kısa zamanda göreceği şiddetli lanetler yağdırdılar”.
Gürültü: Sesin Beşeri Tarihi
David Hendy
Çev: Çiğdem Çıdamlı
Kolektif Kitap, 2014
320 sayfa
3 Mayıs 2014 tarihinde Yurt Gazetesi'nde yayınlanmıştır
0 yorum:
Yorum Gönder