27 Mart 2015 Cuma

Gezegen için sil baştan

Bilimle, akılla, alışkanlıklarımızla felakete sürüklediğimiz dünyayı kurtarmanın yolu, doğayı tanımaktan ve ona dokunmaktan geçiyor. Bu yazıdaki kitaplar bu konuda bize yardımcı olabilir

Erdem Şimşek




Her geçen gün daha çok adını duyduğumuz bir sorun küresel ısınma. Bilim ve akıl üzerine kurulan modern uygarlık, yok saydığı her şeyin varlık bulduğu, kıyameti getirecek olan kendi korkunç çocuğunu doğuruyor şimdi. Kütüphanelerini ütopyaların doldurduğu dünyanın gerçeği bir distopyaya dönüşüyor. Dünya liderleri ve alternatif sivil kuruluşlar çözüm için paneller, toplantılar düzenlerken, artık iklim değişikliğinin birincil sebep olduğu tufan, sel gibi felaketler, insanların, daha çok da yoksulların canını almaya devam ediyor. Ülkemizde ise başka bir zararlı tür, nerede bir dere varsa onun kökünü kurutuyor, nerede bir ağaç varsa oraya bir proje çiziyor.

Kendimizden başlasak

Tüm bu yapılanların sonuçlarını çok fazla geçmeden hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Bu sırada dönüp bir de kendimize baksak fena olmaz. Nihayetinde biz de bu sonuçlara sebep olan yapının bir parçasıyız. Mutlaka ki biz de bir yanımızla sakatız. Ama kendimizi onarabilmek, şu hayata bizi kötürüm kılanın dayattığı bakışla değil, kendimize ait bir bakışla yaklaşabilir, hayatımızı da buna göre şekillendirebiliriz. Bu yazının devamında buna yardımcı olabilecek kitaplara bir göz atacağız. Hem gezegen için hem de kendimiz için bir sil baştan yapmamız gerekiyorsa, biraz kitap kurcalamak hiç fena olmaz.

Soyut tartışmalar yerine

Özellikle lise yılları ile birlikte gençlerin birçoğunda felsefeye yönelik bir ilgi oluşur. Felsefe kitapları okunarak kavramlar üzerine konuşmak ister birçoğu. Oysa adları bir kez tarihe filozof olarak kazınmış ve saygınlık halesiyle nurlanmış, değerleri tartışılmaz kılınmış birçok felsefeci, bugün yaşadığımız dünyanın bu hale gelmesinde ciddi bir paya sahip. Bizim ihtiyacımız olan şey kavramlar üzerinde akıl oyunları oynayarak onları tanımlayacak araçlar değil. Soyut tartışmalarla yine bu obur benliklerimizi doyururuz anca. Bugün bizim ihtiyacımız olan şey, yüzyıllarca doğru kabul edilenler sorgulatacak, bize bambaşka hayat tarzlarının mümkün olduğunu hatırlatacak olan kitaplar. Bu da akla öncelikle antropoloji kitaplarını getiriyor. Antopoloji deyince de akla ilk gelen isim Claude Levi-Strauss. Hemen her antropoloji kitabında ismiyle karşılaşabileceğiniz Levi-Strauss’un “Mondern Dünyanın Sorunları Karşısında Antropoloji” isimli kitabı konuya giriş için oldukça uygun ve kolay okunabile bir kitap. “Irk, Tarih ve Kültür” daha dolu bir içerik sunarken farklı metinlerden oluşan “Yapısal Antropoloji” görece ağır bir kitap. Okumadığım “Yaban Düşünce”nin de birçoklarının gönlünde yer ettiğini belirtelim.

Uygarlıklar ve çöller


John Zerzan’ın “Gelecekteki İlkel” isimli kitabı tarıma geçişle uygar insanın o kötü hikayesinin başladığını anlatır. Avcı-toplayıcı insana bir övgü niteliği taşıyan kitap, dil, sayı, tarım, sanat gibi maddeleri tek tek ele alarak bu kavramların getirdiği değişimi ve bu değişimle insanın doğadan kopuşunu anlatır. Bir zamanlar görkemli uygarlıkların bulunduğu bölgelerin çoğunun günümüzde çöle dönüştüğünü hatırlatan Zerzan’ın kitabı birtakım eleştiriler alsa da bize kavramları adım adım sorgulatan yapısıyla yine iyi bir giriş kitabı örneği sunuyor. Sil baştan yapmak istiyorsak Zerzan’ın kitabı iyi bir seçim olarak karşımızda duruyor. “İlerlemenin en kötü yanı yanılsama olması değildir, sonsuz olmasıdır” diyen John Gray’in “Saman Köpekler” kitabını da bu kitabın hemen ardından okuyabilirsiniz. Gray’in kitabı ilerleme, hümanizm ve türcülüğe karşı sert bir reçete gibi.

Mitoloji ve masallar

Antroplojiden sonra bir başka önemli kaynağını mitoloji ve masal kitapları oluşturuyor. Bu kitaplar, birçok kültüre ait söylenceleri bize yüzyılların gerisinden anlatıyor. Ancak burada tuzakların da her zaman bir olasılık olduğunu belirtmek gerekiyor. Zira, mitler de masallar da yapıyı sökücü olmaktan çok yapıyı tamlayıcı unsurlar olarak karşımıza çıkar. Yani, toplumun ahlaksal dayatmları mitlerin ve masalların içinde saklı olarak yaşarlar. Biz safça okurken onlar da arka planda bize bazı doğruları kanıksattırır. Örneğin bazı mitlerin farklı versiyonları vardır. Bu versiyonların sonunda en çok anlatılan, nihai ürün olarak karşımıza çıkar. Nihai ürün ise genellikle en zararsızıdır. Bu konuda iyi bir örnek olarak İskandinav mitolojosi ve Loki ile Baldur’un hikayesi verilebilir. Tanrıların en güzeli Baldur’u öldüren Loki, aslında onu öldürmek isteyen bütün diğer tanrıların isteğini gerçekleştirmiştir. Odin ve diğer tanrıların, şeytan kabul edilen Loki’den daha kötü oldukları, Loki’ye yaptıkları ile görülebilir. A.S. Byatt’ın “Tanrıların Alacakaranlığı”nı okuyarak yeryüzündeki bütün ‘kurucu’ tanrıların bir benzeri olan Odin’in gerçek yüzünü tanıyabilirsiniz. Orada bütün ‘kurucu’ değerleri de görmeniz mümkün olacaktır.

Hayvanlar üzerine


Levi-Strauss’un “İnsanın hem cinslerine karşı duymasını dilediğimiz saygı, hayatın bütün biçimlerine karşı hissetmesi gereken saygının özel bir durumudur sadece” sözünü her zaman aklımın bir kenarında tutarım. Bu gezegeni, içindeki tüm canlılarla birlikte paylaştığımızı unutmamak gerekiyor. Hayvanlar üzerine yazılan kitapları okumak, onları tanımamıza ve anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu konuda külliyat da bir hayli zengin. Marc Bekoff’un “Düşünen Hayvanlar”, Marian Stamp Dawkins’in “Hayvanların Sessiz Dünyası”, Giorgia Agamben’in” Açıklık”, Robert E. Bieder’in “Toplumun Aynasında Ayı” kitapları iyi örnekler. Peter Singer’in “Hayvan Özgürleşmesi” ve Tom Regan’ın “Kafesler Boşalsın” kitapları da başlıklarıyla kendilerini tanıtıyor. Deniz Gezgin’in “Hayvan Mitosları”, bu başlıkta arayışı olanlar için iyi derlenmiş bir kitap. Edebiyat içinse iki çok sıkı öykü kitabı geliyor aklıma. Hannah Tinti’nin İnsan Çatlatan Hayvan Öyküleri” ve Lydia Millet’ın “Çareszilik Kuyusu” birbirinden güzel ve önemli öykülerden oluşuyor. Elias Canetti’nin“Hayvanlar Üzerine” isimli kitabı da ince bir hazine gibi.

Ütopyalar ve distopyalar


Gelecek bir distopyaya dönüşürken, ütopyalar da değersizleşiyor. Kusursuz bir dünya arayışı, bundan 2 milyon yıl önce de anlamsızdı, bugün de öyle. Aksine distopyalar her zaman okuruna çok daha fazla şey sunmuştur. Akla ilk gelen örnekler Orwell’in “1984”ü, Zamyatin’in “Biz”i, ve Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sı. Bu üç kitaptan mutalak birisi, konuyu sevenlerin gönlünde yer etmiştir. Bilimkurgu ve fantastik edebiyatın içinde bize hayata farklı açılaran bakmamızı sağlayan birçok örnek mevcut. Bu dünyanın baş köşesinde de bugün Ursula K. Le Guin oturuyor. Geleceğe dair kurgularda, bu isimlerin yanı sıra Paolo Bacigalupi’nin “Kurma Kız”ı da önemli bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. Küresel ısınma sonucu gıda tekellerinin hakimiyetindeki bir dünyayı anlatan “Kurma Kız”, zor ama sıkı bir kitap. Clifford. D. Simak’ın hem doğayla hem gelecekle ilişki kuran, insanın ve varoluşun özünden uzak gezegenlere varan kitabı “Kent”i de okumadan geçmeyin.

Biraz da ‘hayat’


Bu yazıda son kitap önerimiz Gudbergur Bergson’un “Kuğu’su. Bu kitabı sona saklamamın sebebi ise bilgiden çok hissiyata ihtiyacımızın olması. Çevre sorunlarına dair önümüze sayısız istatistik sunulsa da bundan çok bir şey anlamayacağız. Bilgi önemlidir ama sanıldığı kadar da önemli değildir. Çocuklarımızı yalnızca bilgi depolarına çevirirken onların benliklerini sakatladığımızın farkına bile varmayız. Bilgi soğuktur. Bu yüzden insan, çoğu şeyi ‘bildiği için’ yapmaz da ‘bildiği halde’ yapar. Bergsson’un Kuğu’su hırsızlık yaptığı için ailesinden uzak bir köyde çalışarak cezasını ödeyen bir kızın, çevresindeki doğayı tanıyışını anlatıyor. Çok şey anlattığını zannederken, girdaplarda boğulan birçok kitabın önünde bir yere sahip “Kuğu”. Kitap, ihtiyaç olarak gördüklerimizi bize vermek yerine içimize biraz hayat üflüyor.

- 16 Aralık 2014 tarihinde Yurt Gazetesi'nde yayınlanmıştır

 



 

0 yorum: